MELEĞİM GÖKYÜZÜNDE KAYBOLDU
- arguneren873
- 17 Mar
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 Nis

Havanın berraklığı sabah aldatmıştı beni. Gazeteden eve nasıl döneceğimi düşünüyordum. Bütün gücümü toplayıp düştüm yola. Soğuk iliklerime kadar işlediği halde mutluydum. Çünkü bir tek yüreğime işlemiyordu.
Yolda bir yandan eve gelince ne yiyeceğimi düşünüyordum, bir yandan da yarın köşemde ne yazacağımı. Sokağın başına vardığımda nihayet güzel evim göründü. İnsanların sığınakları evler, bir o kadar suskun, bir o kadar huzurlu.
Solgun sokak lambalarının altında bir adam vardı. Tuhaf şey, dedim kendi kendime, dün akşam da aynı yerdeydi. Dilenci miydi? Hayır. Dilenci olmadığı her halinden belli. Elinde sımsıkı tuttuğu boş bir çerçeve vardı. Bir şeyler anlatıyordu bu boş çerçeve. Kafamda kurgusunu yapıverdim. Ona yaklaştıkça adımlarım ağırlaşıyordu. İki düşünce vardı aklımda. Birincisi, hadi kızım başına bir bela almadan git evine, diyordu; ikincisi, sen cesur kızsın git konuş dinle onu.
Bir şeylerden kaçıp bir sokak lambasının altına sığınıyordu. Hüznünü saklamaya çalışsa da gözlerinin altında yeni oluşmuş morluklardan, saçından sakalından belliydi günlerdir uyumadığı.. Otuz beş yaşın altındaydı. Daha yolun yarısı bile değilken bu mutsuzluğun nedeni neydi?
Usulca yaklaştım yanına. Fark etmedi eğildim. ‘’Bayım! Bir şeyiniz yok ya!’’ Duymazlıktan geldi önce, sonra kafasını kaldırdı. Öylesine boştu ki bakışları, anlam aramak mümkün değildi. ‘’İstanbul şimdilerde soğuk olur, donarak ölebilirsiniz.’’ Ölüm sözcüğüyle irkildi. Gözleri dolu dolu, baktı. ‘’Ölüm’’ dedi. Sesi titriyordu. İlk kez sesini duyuyordum. Ne kör, ne sağır, ne de dilsizdi. Yine sustu. Başını eğdi. Yardım edemeyeceğimi anladığımda gitmek istedim, doğruldum. İlk adımımda titrek bir ses, ‘’Bayan, ben meleğimi gökyüzünde kaybettim, nasıl bulabilirim?’’ Çaresizliği sesine de yansıyordu. ‘’Melekler kaybolmaz, onlar hep yanımızdadır’’ dedim. ‘’Siz bilmiyorsunuz, benim meleğimi aldılar.’’ Ya sarhoştu ya da deli. Elindekini yere bıraktı. Kaçar gibi uzaklaştı yanımdan. Cebinden bir şey düştü. Işık tam üzerine vuruyordu. Elime aldım, bu bir fotoğraf, bir çift fotoğrafta gülümsüyordu. Bir an adamın gözleri geldi aklıma, bir de donuk bakışları. Resimdeki adamdı. Nasıl da değişmişti. Eve geldim. Bir duş ve bir bardak çayla kendime gelmeye çalıştım.
Fotoğrafı yeniden elime aldığımda 2024 Haziran ayında çekildiğini fark ettim. Henüz çok yeniydi. Evliydi adam, yanındaki de eşi olmalıydı. Arkasında bir yazı:
‘’Suat-Melek çiftine mutluluklar. Meleğime… Birer tomurcuktuk hayatın dallarında. Dallar kırıldı, tomurcuklar açmadan soldu. Olmasaydı keşke sonumuz böyle.’’
Televizyonu açtığımda uçak kazasından yeni haberler vardı. Uçağın neden düştüğü tespit edilmişti. Uçaktaki bir grup genç telefonlarını kapatmamış, canlı yayın çekmeye devam etmişti. Bu durum uçağın elektronik aksamına zarar vermişti. Kaptan pilot acil iniş yapmaya çalışsa da havanın kirliliğinden ve sisten iniş noktasına varamadan uçak düşmüştü. Ölüler yavaş yavaş teşhis ediliyordu. Adlar okunmaya başlanıldığında resme dalıp gitmişim. Spikerin ağzından iki sözcük döküldü: Melek Ertem. Boğazıma bir şeylerin düğümlendiğini hissettiğimde her şeyi daha iyi anlıyordum. Melek Ertem de kazada ölenlerdendi. Ailesi teşhis etmişti cesedi. Ama eşi Suat Ertem hâlâ gelmemişti. O meleğini gökyüzünde arıyordu.
Comments